Türkçe (Türkisch)
Bilgi Bankası
Bilgi "dolar ve euro" dan daha değerlidir.
Bürgerservice e.V.
Tel.: 02365 - 93260

BU KAFALARLA TÜRKİYE’NİN VASATLIKTAN ÇIKMASI ZOR GÖRÜNÜYOR. AL BİRİNİ VUR ÖBÜRÜNE!

Bakış Açısı
Fabrika sahibi ayakkabı satmak için elemanlarından birini Patagonya’nın kuzeyine, diğerini de güneyine gönderir. Bir kaç gün sonra kuzeye giden eleman telefon eder: “Patron haberler çok iyi. Burada herkes yalınayak dolaşıyor, bunlara ayakkabı giymeyi öğretirsek, tonla ayakkabı satarız, der. Ertesi gün de güneye giden elemandan “ Patron haberler çok kötü. Burada herkes yalınayak dolaşıyor, tek ayakkabı bile satamayız.“ diyen bir telefon gelir.

ADALET MİTİNGİ

Vizyon... Proje... Kadro...

Almanların bir atasözü vardır. “Bir leylek yazın geldiğinin işareti değildir.“ Biz de de “Bir çicekle yaz gelmez.“ denir.

Mektuplara iki satır cevap vermekten bile aciz olan CHP için son seçimden önce şunu yazdım:
Aydın, elit geçinen CHP liler ! “Yenilen güreşçi güreşe doymazmış.“ Siz posası çıkmış bir güreşçiyle seçime giriyorsunuz. Şimdiye kadar ortaya koyduklarınızdan, farklı olarak ne getiriyorsunuz ki, millet bu defa size oy versin?“ Sonu herzamanki gibi hüsranla bitti.
CHP bir rüzgar yakalayıp ilk defa başarılı bir eylem yapmıştır. Bu sadece sayın Kılıçdaroğlu’nun parti içindeki pozisyonunu sağlamlaştırdı ve CHP‘ye oy verenlere moral oldu.

Yok parti başkanıydı, lider oldu filan gibi çapsız laflarla gaz vermeyi bırakın. Bu eylem CHP’yi iktidara taşımaz. Kimin lider olacağına siz partililer ve muhalif gazeteciler değil, millet karar verir.
İktidara gelebilmek için vizyon sergilemek, siyaset üretmek, büyük projelere yönelmek, bir de yaratıcı ve inandırıcı bir kadro gerekir.
Gördüğüm kadarıyla CHP‘nin iktidar olma gibi bir isteği de yoktur.

İşgüzarlık ve yağcılık...
İstanbul Valiliği Adalet mitingine katılanların sayısını 175.000 olarak ilan etti. Yandaş basında mal bulmuş mağribi gibi bunun üzerine atladı...Daha önce alana 2,5 milyon kişiyi sığdıran Sabah Gazetesi de bu kervana katıldı.
İstanbul Valiliği’nin başka işi yok mu? İstatikçi misin, yoksa valilik mi? Kaç kişi katıldığını açıklamak senin görevin mi?
İşte Türkiye’nin ve Ak partinin sorunu bu sığ düşünceli ve her iktidara yağcılık yapan, “gemisini yürüten kaptan“ anlayışını düstur edinmiş çıkarcı kafalar...
Umulur ki Ak Parti en kısa zamanda bunlardan kurtulur.

POTANSİYELİNİ DEĞERLENDİREMEYEN ÜLKE : TÜRKİYE

Partisi falan farketmiyor her şeyin başı kaliteli, dürüst, donanımlı ve vicdanlı insan unsurudur. 1960 lı yılların başında milli gelir olarak 3 Güney Koreli bir Türk yaparken, şu an geldiğimiz yer 3 Türk bir Koreli yapmaktadır.
Venezuella dünyanın en büyük petrol üreticisi ülkelerinden biri iken, halk sefil ve sokakları kan götürüyor... Birisi olanaklarını değerlendirmemiş, “ Patagonya’ya tek ayakkbı satamayız! “ kafalı Venezuella, diğeri “ Bunlara ayakkabı giymeyi öğretirsek, tonla ayakkabı satarız.“ kafalı Güney Kore “örneği.

Gelelim Türkiye’ye;

VATANDAŞLARINI DIŞLAYAN ÜLKE “YENİ TÜRKİYE“

Bürokrat Atilla Toros beş sene Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununu (2008-2013) hazırlamakla görevlendirildi. Beş sene içerisinde Türkiye’nin dışarıya işçi ihraç eden bir ülke olduğu ve bunun ülke yararına güzel bir şekilde değerlendirilebileceğini aklının köşesinden bile geçirmemiş. Hem de ne büyük değer, petrolden daha güçlü...
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 11. madde 1. bendinde Türk vatandaşlarının yabancı eşlerinin ve çocuklarının Türkiye’de kalma süresi 180 günde 90 günle sınırlandırılmıştır. Bu durumda yazın üç ay Türkiye’de kalan bir Türk’ün yabancı eşi, daha sonra gerçekleşen milletimizin kutsal saydığı ve aynı zamanda insan hakkı olan cenaze, evlenme ve benzeri törenlere katılamayacak ve hatta eşi hastalansa gelip ona bakamayacaktır.
Tezatlar ve gariplikler ülkesi Türkiye!
Söz konusu yasa mültecileri korurken ve de Türkiye’de 2,5 milyonun üzerindeki mülteci elini kolunu sallaya sallaya dolaşırken, hatırı sayılır bir miktarda döviz bırakan vatandaşlarının yabancı eş ve çocuklarının ülkesine girmelerini sınırlayarak, hem onlara engel çıkarmakta hem de geçim sıkıntısı çeken esnafımızın rızkını kesmektedir.

Anayasanın 41. “ailenin bütünlüğü maddesi“ ni ihlal eden, insan haklarına, Türk örf ve adetlerine aykırı, İslamiyetin aile hayatına uymayan ve ülkeye döviz girişini engelleyen, esnafın rızkını kesen, bu mahsurlu ve çağdışı uygulamanın düzeltilmesi için iki seneden beri Türk-Hak olarak uğraşıyoruz. Siyasi iradeyi yanıltarak akla ziyan uygulamanın müsebbibi olan bu bürokrat kanunun çıkmasının akibinde Genel Müdür olarak görevlendirilmiştir. Dilekçelerimize ve görüşme taleplerimize cevap vermeyen bu zat, bu mantıksız yasanın sosyal ve hukuk devleti anlayışına uygun bir şekilde düzenlenmesinde Türkiye açısından ne mahsuru var ki, gerekli adımları atmamakta ısrarla direnmiştir.
Bu nasıl bir ahlak, demokratik, etik anlayış ve umursamazlık ki, uyarılarımıza rağmen, Türk soyadlı ve dış ülkelerde bizim temsilcimiz, tanıtıcımız, turizm elçilerimiz olan yabancı eşlerin ayrıştırılmasında ve ötekileştirilmesinde bir mahsur görmemektedir?
Bu ülke ta 1492 yılında İspanya’dan kovulan Yahudilere sahip çıkmış, gemi göndererek onları aldırtmıştır.Yine bu ülke Almanya’dan Nazi zulmünden kaçan Yahudi vatandaşlarına Hitler’den korkmadan kapılarını açmıştır. Bu yasanın müsebbibi olanlar, ya tarih okumamışlar veya da bu milletin örf ve adetlerini yok etmek istiyorlar.
Umulurki, söz konusu kısıtlama trajedisinin kaldırılması hususunda gereği en kısa zamanda yapılır.

Kısadan Hisse: Akıllı devlet bölücü değil birleştirici olur, dostlarını çoğaltır, düşmanlarını azaltır.

DEVLET CİDDİYETİ!

Kim kime dum duma... Bakın sayın Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın eşlerini her zaman yanlarında görüyoruz. Yabancılarla evli Türk vatandaşları niçin eşlerini istedikleri zaman beraberlerinde ülkelerine götüremesinler? Bu ayıbı düzeltin diye konuyu ilettiğim sayın Cumhurbaşkanımızın danışmanları, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ak Parti ve Berlin Büyükelçiliğinden aylardan beri bir ses yoktur. Bu zat-ı muhteremler kendileri bu uygulamadan mustarip olsalardı böyle sessiz ve ilgisiz kalırlar mıydı?
İki seneden beri basit bir konuya çözemeyen bu bürokrasiyle Türkiye nasıl çağ atlayacaktır?

GAFLET ZİRVE YAPIYOR!

Almanya’da Türkle evli resmi rakam 500 bin Alman vatandaşı vardır. Buna Alman arkadaşı olan veya ikinci hanımı Alman olan istatistiklerde görünmeyen kesimi de ilave edersek bu rakam 700/ 800 bini bulur. Bunların daha çocuklarını ve akrabalarını da hesaba katmıyoruz. Almanya’da 100 binin üzerinde Türk İşletmesi mevcut ve de her üç Türk’ten ikisi ev sahibidir. Alman çalışanlarımızı ve kiracılamızı da hesaba katarsak ortaya bir milyonun üzerinde oy sahibi bir kitle çıkmaktadır.
1,4 milyon Türk’ün de oy kullanma hakkı vardır. Bunlara Türkiye sempatizanı her sene ülkemize gelen turistleri de katmıyorum. Bu kadar büyük bir güçle her iktidar değiştirilebilir. Biz böyle bir gücü lobi olarak değerlendirecek yerde dışlıyoruz. Bunları dışlayacak yerde Genel Müdür olan zatın, “Sayın Cumhurbaşkanım, sayın Başbakanım öyle bir kaynak buldum ki değerlendirirsek sırtımız yere gelmez, Avrupa bizden sorulur. Bunlara yeşil kart verelim, adreslerini tutalım, bilgi gönderelim. Böylece dünyanın en güçlü lobisini oluştururuz.“ demesi ve bu yönde çalışması gerekmez mi? Kendisine bu öneriyi de yazdım. Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı.
Ah kaht-rical... Görev ihmali yapan bu zat bir kaç ay önce pasif bir mevkiye atandı. Ama çok geç!

Kısadan Hisse: Donanımsız adamların çalıştırıldığı devletler, arzu ettikleri çağdaş uygarlık düzeyine çıkamazlar.

ALMANYA BÜYÜKELÇİMİZ NE İŞ YAPAR!

Berlin’de iddialı bir Büyükelçi „8 Mart 2012, Hürriyet Yalçın Bayer“
Atasözleri yılların imbiğinden geçtikten sonra atasözü olmuştur.
„Büyük lokma ye, büyük söz söyleme!“
2012-2016 yılları arasındaki Almanya büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu 8. Mart 2012 de Hürriyet gezetesinden Yalçın Bayar’la yaptığı söyleşi de;
“Almanya’nın altını üstüne getireceğim!” diyor.
Yine “Babam demokrat ve insan haklarına saygılı biriydi. Haksızlıklara karşıydı.” diyen bu sayın Büyükelçinin sözlerine değil de yaptıklarına bir bakalım.
Bu sayın Büyükelçi zamanında Cumhurbaşkanımız, Böhmermann denilen bir komedyenin ahlak dışı ağır hakaretlerine maruz kalmıştır. Sayın Büyükelçinin kuracağı ilişkilerle önceden haber alarak böyle bir programı önlemesi gerekirdi. Üç milyon Türk’ün yaşadığı bir ülkede bir komedyen böyle bir densizlik yapabiliyorsa, sorumluların en başında Büyükelçi gelmelidir. Hadi bunu yapamadı o zaman insiyatif alarak hemen anında;
“Sayın Cumhurbaşkanımıza yapılan bu hakaretleri ve terbiyesizliği aynen sayın başbakanları Merkel’e ve Cumhurbaşkanları Gauk’a iade ediyoruz.“ diyebilseydi konu kapanır ve Almanlar ters köşe olurdu.

Ondan sonraki gelişmeleri biliyorsunuz,sayın Cumhurbaşkanımız yanlış yönlendirilerek kendisinin 100 gömlek altındaki birisiyle mahkemelik olmasına sebep olunmuştur. Kamuoyunun ağır bir baskısı olan böyle bir davada her ülkenin hakimleri işin içinden çıkmak için bir hile-i şeriyye bulurlar.
Yine bu sayın Büyükelçi Alman Parlamentosuna gelen Ermeni soykırım tasarısını önlemekte yetersiz kalmıştır. Bu niyet daha tasarı halindeyken on binlerce Türk’ü yürütmesi gerekirdi.
“Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye”

Vatandaşına sahip çıkmaz, mektuplara cevap verme saygın bile olmazsa, işte 200 bin Türk’ün yaşadığı Berlin’de protesto için ancak topu topu 10 bin kişi toplarsın ve Almanlar seni ve ülkeni dikkate almazlar. Oraya 200bin kişiyi topla da, iftira dolu o tasarı o meclisten geçer mi bak bakalım?

Yedi yaşındaki Türk asıllı çocuğa, 14 gün ülkesinde fazla kaldı diye, yasalara aykırı olarak, ekteki formla beş sene giriş yasağı konulmuş. Formdaki tercüme yanlışlarını da düzelterek, kendisinden yardımcı olması ricasında bulunuyorum.
“ Sayın Hafızoğulları uyarılarınız ve tercüme hatalarındaki düzeltmeleriniz için teşekkür ederim, söz konusu uygulamanın düzeltilmesi hususunda gereğinin yapılması için yazınızı Elçilik olarak yetkili yerlere gönderdik .” demesi gerekirken, hiçbir cevap verme ve yazma zahmetine katlanmamıştır.

ADAM BÜYÜKELÇİ Mİ YOKSA DİN POLİSİ Mİ?

4 Aralık 2014 Sözcü Gazetesi, Ali Gülen /Frankfurt “Tuğçe’yi bir de Karslıoğlu öldürdü!”
Almanya’da iki küçük kızı Sırp saldırgandan kurtarma uğruna canını veren Tuğçe Albayrak’ın cenazesinden Cemevi programı çıkarıldı. Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu Islam inancına göre definden mutluyuz. Aile alevi olgunluğuyla bu kararı verdi” dedi.

Anayasa Madde 24: Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. (...)
Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.

Ailenin öngördüğü, kahraman kızımız için önce Cemevinde merasim yapılacak, sonra da Camiye götürülerek akibinde defnedilecekti.
Sayın Büyükelçi allem ediyor, kallem ediyor, cenazeyi sadece camiye getirttiriyor. Yedi yaşındaki ülkesine girmesine yasak konulan çocuk için kılını kıpırdatmayan büyükelçi, görüyorsunuz aklı sıra Ankara ’nın gözüne girmek için neler yapıyor.
Öyle uzun saçla ve küpe takmakla çağdaş olunmaz. Bu nasıl anlayış, nasıl bölücü ve ayrımcı bir açıklamadır?
Tuğçe kızımız bunu sana yapanlar utansınlar, sen rahat uyu.
Bu yazıyı yazmak sana olan vefa borcumuzdur.
OLAYLARA DEVAM!

Eşime bir konsolosluk görevlisi, İçişleri Bakanlığına olan bir yazımızdan dolayı telefon ederek hakaret savuruyor ve tehdit ediyor. “Sizi mahkemelerde sürüm sürüm süründürürüz“ diyor. Durumu sayın Büyükelçiye iletiyoruz „TIK“ yok.“ Dediğiniz gibi verin mahkemeye diyoruz!“ yine „TIK “ yok. Bir ay bekliyoruz “ siz bizi mahkemeye vermediniz. O görevli ya bizden özür dileyecek veya da adını ve adresini verin, biz yasal yola başvuracağız“diye yazıyoruz. Kendisinin değil, babasının “demokrat ve insan haklarına saygınlığıyla“ övünen sayın Büyükelçi adresi vermiyor. Halbuki o görevlinin adını ve adresini bulmanın bizim için beş dakikalık bir iş olduğunun farkında bile değil. Buradaki amacımız görevliyi mahkemeye falan vermek değil, bu sayın Büyükelçinin kapasitesini ve vatandaşa bakış açısını belgelemekti. Bunun için uğraşmaya devam ediyoruz. Hikayenin sonu mu?

Uğraşımız devam ederken Türkiye’ye çağrıldı.
Nasrettin Hoca‘nın dediği gibi “yorgan gitti “ kavga bitti.
Devlet adamı olabilen bir büyükelçi açar telefonu, “ Mustafa Bey, personelimiz bir hata yapmışsa ben özür dilerim, öbür konuda da elimizdeki imkanlar ölçüsünde gereği için çaba göstereceğiz,“ der ve konu tatlıya bağlanırdı.
Sayın Büyükelçi iş işten geçip testi kırıldıktan sonra Türkiye’ye çağrıldı. Ama çok geç.

Kısadan Hisse: Önemli bir ülkeye birisinin özel kalemi diye elçi atanmaz.

MEDYANIN NAMUS VE MÜSLÜMANLIK İMTİHANI!

Lazkiye İslam Emirliği sayın Cumhurbaşkanımızın kızına evlenme teklif etmiş diye bir söylenti çıktı. Şimdi yandaş basının verdiği ölçüsüz tepkiye bakalım:
„ alçak saldırıyı lanetliyoruz, bu ahlaksızlık millet nezdinde gereken cevabı alacaktır. Herkesi kadın haklarına saygılı olmaya, ahlak ve erdem kavramlarına sahip çıkmalıdır ve benzeri..“ gibi açıklamalar yapıldı. Farz edelimki ordan biri hakikaten Allahın emri peygamberin kavliyle kız istettirdi. Bunda öfkelenecek, konuyu büyütecek ne var? Densiz dersin geçersin. Vermiyoruz dersin geçersin.
Bu dedikoduyu yayan gerçekten bir milletvekiliyse ve bundan bir yarar umuyorsa, o kafa özürlüdür. Avrupa‘yla aramızdaki fark burada ortaya çıkmaktadır. Böyle basit bir konu Avrupa’da ne basında ne de halk arasında gündem bulamaz, kimse ilgi göstermez.

Bu davranış biçiminde eleştirilecek bir konu da, bunların kendi aileleri olunca kutsal ve dokunulmaz, başkalarının ailesi olunca tam tersi. Demek ki yabancılarla evli Türk vatandaşlarına yapılan İslamın aile hayatına aykırı ve ahlaksızlığa yol açabilecek, akla ziyan, çağdışı milli ve manevi değerlerimizi çiğneyen bu uygulama insan ve müslüman olarak bunları rahatsız etmiyor ki, bu konuda şimdiye kadar hiç birinin GIK ı çıkmadı ve çıkmıyor.
Ondan sonra da ülkeyi düzeltmekten, müslümanlıktan, kadın haklarından dem vururlar.

Ortalıkta peygamber torunu gibi dolaşan ve ahkam kesen sayın Rasim Ozan Kütahyalı, sayın Abdülkadir Selvi, sayın Erkan Tan, sayın Murat Bardakçı ve diğer yandaş gazeteciler! Vatandaşın namusu Türkiye devletinin namusu değil midir ki, yabancı eşlerinTürkiye’ye girişini sınırlayan yasanın belirttiğim mahsurlarından köşenizde tek kelime bahsetmiyorsunuz?
Ha! Basının amiral gemisi mi?
Al birini vur öbürüne. Onlar da Metin Hara ve Adriana Lima aşkı peşinde...

Aslında bu kadar basit bir konu Cumhurbaşkanına veya Başbakana kadar intikal etmez. Dilekçeyi alan makam inceler, düşünülmeden yanlış yapılmış der ve düzeltilmesi için gereğini yapar. Bürokrasi kendi hatasını düzeltmemekte direnirse, basının görevi bunu duyurmaktır. O zaman sayın Cumhurbaşkanımızın ve devlet büyüklerimizin haberi olur ve söz konusu bürokratlar hakkında gereği yapılır. Bak ondan sonra bürokrasi nasıl tıkır tıkır çalışıyor. Siz bu ve benzeri çağdışı uygulama ve aksaklıkları duyurmamakla sayın Cumhurbaşkanımıza ve Türkiye’ye kötülük ediyorsunuz. Bürokrasinin hatalarını ve engellemelerini duyurmazsanız bu ülke nasıl çağ atlayacak?

Bakın sayın Cumhurbaşkanımız „Komşunu da al, gel“ diye “sıla-i rahim“ çağrısı yapıyor. Bırak komşumuzu, bizlerin eşlerimizi alıp getiremediğimiz kendisine iletilmemiştir.
Bu durum gazeteci olarak sizi hiç rahatsız etmiyor mu?
Önce gündem Deniz Seki ve Arda Turan. Sonra içimiz dışımız Metin Hara ve Adriane Lima aşkı oldu.
Bunlar Avrupa’da haber olmaz. Manşetler “ondan sert tepki, bundan sert tepki“ „o şok iddia, bu şok iddia “kelalaka muhabbetler“. Gazetecilk bu mudur?
Kısadan Hisse: Güçlü devletlerin basını saçma sapan şeylerle uğraşmaz.

KIRK YILIN MAHCUBİYETİNİ YAŞAYAN DİYANET İŞLERİ BAŞKANI

Vah! Vah! Çok üzüldük. Neredeyse ağlayacağız. Ne kadar alicenap!...
Sayın Görmez sizin, Kurumunuzun ve Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerinin vatandaşların mektuplarına ve sorularına cevap verme saygısı bile yoktur. Karun kadar bir bütçeye ve binlerce personele sahip Diyanet’in şimdi mi Fetö konusunda böyle bir çalışma yapmak aklına gelmiş?
Bu güne kadar din adına sergilenen yanlışlar, din istismarı yapan mehdiler, şeyhler, şıhlar konusunda tek kelime ettiniz mi?
Siz, dini alanı boş bıraktığınız için ortalık abuk sabuk tarikatlar ve mehdilerle doldu.

Her konuda görüş belirten, ta Çin'deki Müslümanlara sahip çıkmak isteyen, kamuoyunun „sıra dışı müftü“ diye adlandırdığı Kırklareli İl Müftü yardımcısı Adnan Zeki Bıyık’ı „ Zaman gazetesi almak caiz değildir.“ dediği için sürdüren müstafi Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, konuyu sayın devlet büyüklerimize iletmesi ricasında bulunduğumuz yazılarımıza ve sorularımıza bu güne kadar cevap vermedi, bundan sonra artık istese de veremez.
(Bakınız
http://odatv.com/zaman-gazetesi-almak-haramdir-dedigim-icin-beni-surmustunuz-0508171200.html)

Yeni gelen sayın Diyanet İşleri vekil Başkanına ve Diyanet İşlerine veya Din İşleri Yüksek Kurulu’na kamuoyu önünde tekrar soruvorum:

  1. İnsanları eşinden ayıran söz konusu uygulama İslamiyet'e veya çağdaş bir dine uygun mudur? Bu uygulamayı doğru buluyor musunuz?
  2. Söz konusu uygulamadan dolayı eşini yanında götüremeyen bir kişi nefsine ve şeytana uyup zina ettiği takdirde, kendilerine konuyu duyurduğumuz halde, sorunu çözme yoluna gitmeyen kişiler, kurumlar ve o kurumların yetkililerine, ahirette işlenen bu zina fiilinden dolayı zina payı düşmeyecek mi?
  3. Bu uygulamayla aynı zamanda ülkemize döviz girmesi engellenerek, insanların rızkıyla oynanmaktadır. Bu şekilde insanların rızkıyla, ekmeğiyle oynamak dinen ve ahlaken doğru mudur? Bunun günahı var mıdır?

Diyanet İşlerinin sayın yeni başkanı! Müslüman bir kul sadece Allah'tan korkar ise, neden çekiniyorsunuz? Bu Müslüman kardeşin bir din alimi ve yetkili birisi olan sizden cevap ve yardım bekliyor? ,“Bir kötülük gördüğünüz zaman, elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse bugz ediniz" Hadisi şerifi sizi hiç ilgilendirmiyor mu?
Şimdi güya günah çıkarıp, LOLO (*) yapıyorlar. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

Esel

ŞOVMEN HOCALAR

Kendilerine konuyu ilettiğim sayın Nihat Hatipoğlu, sayın Burhan Kuzu, sayın Hayrettin Karaman ve diğer hocalardan da „TIK“ yoktur.

Bizim görevimiz bunları duyurmaktır. Basit bir kaç soruya cevap vermekten imtina eden bu hocaların inandırıcılığının değerlendirilmesini sayın halkımıza bırakıyorum.

Şu mukakkaktır ki, Mehmet Görmez Hoca triyonluk Mercedes’i ile hatırlarda kalacaktır.

Kısadan Hisse: Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder. Her şeyden önce adam olmayı öğretmeliyiz. Eğitim eğitim,eğitim!

(*) LOLO Hikayesi:
Adamın birisi borcunu vaktinde ödeyemediği için tefeci tarafından mahkemeye verilmiş. Tanıdığı bir avukata derdini anlatmış. Avukat:
-"Ben seni kurtarırım, sen mahkemede hakim ne sorarsa dilsiz taklidi yaparak Lo Lo Lo dersin, sakın ağzını açıp konuşma" diye talimat vermiş.
Mahkeme günü hakimin bütün sorduklarına Lo Lo Lo demiş ve Avukat ta " Benim müvekkilim dilsiz dir, böyle bir borcu yoktur, haksız bir borç ile zavallıyı mağdur etmek istiyorlar", şeklinde müdafalarla adamı kurtarmış.
Ertesi gün vekalet ücretini almaya gelen Avukata, adam yine dilsiz taklidi yaparak "Lo Lo Lo" deyince, avukat kızmış: -"Yahu, bize de mi Lo Lo Lo“, demiş.

UYUYAN DEV DİYANET İŞLERİ

Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı!

Türkiye’nin kaderi midir? gelen gideni aratıyor. Diyanet İşleri Vekili Dr. Ekrem Keleş’in Türkiye’yi günlerce meşgul eden ensest ilişki hakkındaki şu açıklamasına bakalım:
“Helallik sınırı kuzende biter berisi afettir” diyor ve devam ediyor “ Cenabı Hak, milletimizi bu tür afetlerden muhafaza buyursun.”
Bu kişi, Din işleri Yüksek Kurulu Başkanıyken dini sorularıma cevap vermediği için, kendisinde kul hakkım olan zattır.
“ Afet” nedir bilmesek, densiz birinin yaptığı ve de bizim basının 32 tekmili birden yayınladığı, uygar ülkelerde haber bile olmayacak, olayı “ afet” diye bize yutturacak.

Cenabı hak insanlara akıl vermiş, senin ensest ilişkinle uğraşmaz. Sen şahıs veya toplum olarak aklını kullanmaz da bu tip ilişkilere girersen Cenabı Hak ne yapsın? Sayın zat açıklamasının Cenabı Hakkı basite indirgediğinin ve de küçülttüğünün farkında bile değil,

Her Müslüman yeğenle ilişki kurulmayacağını bilir. Şimdi senin bu yaptığın acizliğinizi gösteren basit bir açıklama topluma ne yarar sağlamıştır?
Uyuşturucu kullanımı artıyor,on yaşındaki çocuklar sigara içiyor,trafik kazaları can almaya devam ediyor, şiddet başını almış gidiyor, taciz, tecavüz ve katil olaylarında hiçbir azalma yok! Sen televizyonda günde 12 saat yayınlanan bol tecavüzlü aldatmalı dolandırılmalı, abisinin karısına sulanmalı diziler ve evlilik programlarını görmezden gelip çaresine bakmazsan, bunları seyreden çocuklarda bu tip sapıklıklar normal hale gelir.

Buna karşı elindeki 100bin cami, dergi ve televizyonla aydınlatıcı ciddi bir çalışma yapma, ondan sonra Cenabı Hakkın adını tembelliğin için istismar et!

Siz neredesiniz? Bu konularda fındık kabuğunu doldurmayan açıklamalar yapmaktan öte hangi çalışmalarınız vardır?

Yazık, Karun kadar bütçeniz, 10 binlerce personeli olan sizler zamanında önlem alamıyor, iş bittikten sonra ahkam kesiyorsunuz.

TUZU BİBERİ
TUVALET VE YATIRIM!

Herkes sanatçı İlhan Şeşen’in ATM’den para çektikten sonra, duvara işeyerek oradan ayrılmasını ayıplıyor. Bu kervana Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’da katıldı. İlhan Bey 69 yaşındadır ve de sık sık tuvalete gitmesi gerekebilir. Araki Türkiye’de umumi tuvalet bulasın. Sayın Ahmet Hakan, İlhan amcana sormadan, sebebini araştırmadan, kocaman bir resimle teşhir eder gibi yazman senin gibi bir gazeteciye yakışmadı.

Sayın İlhan Şeşen haline şükretsin, biz gazetelere düşmekten daha büyük bir tehlike atlattık !

İki ay önce Ankara’da İl Göç İdaresine aynı günde üç kere gittik. Görevliler tutturdular “evlilik cüzdanı, evlilik cüzdanı “ diye. “Kardeşim bak vukuatlı nüfus kayıt örneği var. Devletin resmi belgesi 30 sene önceki evlilik cüzdanı birisini evli olduğunu ispatlamaz““ Efendim bizim elimizdeki listede evlilik cüzdanı yazıyor.””Bu Türkiye’de evlilik tescili olmayanların evli olduklarını ispatlamak içindir,”diyoruz. Sonuç” başvurunuzu alamayız dediler.
Bu arada eşimin tuvaleti geldi. Tuvalet yok dediler. “Beyefendi Resmi Daire de nasıl tuvalet olmaz.”
Hanım” buraya mı yapayım? “ diye diklendi. Bunun üzerine Suriyeliler tuvaletleri kırıyorlar, o yüzden kilitledik.
Sizin için anahtarı bulalım. Ahmet Bey nerede? Bekle ki anahtarın tapusu yapılmış Ahmet Beyi bulasın? Eşimi ikiyüz metre aşağıdaki kafeteryaya götürdüm, bir çay içtik, ihtiyacını giderdi Düşünebiliyor musunuz? Burası Başkent İl Göç İdaresi ve her türlü insan geliyor. Tuvalet sorununu çözememişler.
Türkiye, Alman Volkswagen firmasına en çok satan araba firmasısınız burada imalat yapın diye zorluyor. Farzedelim ki Türkiye’de imalat yapmaya karar verdiler. Üst düzey bir görevli Göç İdaresinde oturma iznı alacak. Adamın ihtiyaçı geldi ve bu olayla karşılaştı. Siz olsanız bundan sonra yatırım yapar mısınız?

Şimdi diyeceksiniz ki tehlike bunun neresinde? Artık onu da siz bulun...

TÜRKİYE’NİN ESAS DERDİ BU KAFA II!

Yurtdışından borçlanma yaparak emekli olanların bulundukları ülkelerde sigortalı işlerde çalışmaları yasaktır. Bunların sigortadan ve vergiden muaf “Minijob-Miniiş“ yapmaları da, ne hikmetse SGK tarafından yasaklandı. Böylece bir kaç seneden beri Türkiye’ye yılda 2-3 milyar avro döviz girişi engellendi.
Bu düşük gelirli emeklilerimiz geçinemedikleri için Türkiye’den aldıkları emekli aylığını da yurt dışında harcıyorlar. Bu yolla Türkiye’den sırf Almanya’ya 1,2 milyar avro para akıyor.
BU KAFA Almanya’da istihdam yaratan, sermayesiyle lobi ve güç oluşturan işverenimize diyorki, sen emekli aylığı alırsan işyerini kapatacaksın, aksi taktirde emekli maaşını keserim.
BU KAFA Almanya’da özürlü çocuğuna, hasta annesine, babasına veya eşine baktığı için Alman devleti tarafından kendisine bakım parası verilen emekli vatandaşımıza diyor ki, “ Bak bu durumda ben seni çalışıyor sayıyorum, sen bu akrabalarına bakarsan emekli aylığı alamazsın.“
BU KAFA nasıl bir kadadır ki, devletin verdiği hakkın kullanılmasını engelliyor ve insanların ailelerine ve akrabalarına bakmasını yasaklıyor.

TÜRKİYE’DEN EMEKLİ AYLIĞI ALAN BAYANLAR YANDI!

Türkiye’den emekli aylığı alan, Almanya’da yaşayan bayanların sağlık sigortaları genellikle eşlerinin üzerinden işlemektedir. 50/60 bin veya daha fazla civarındaki bayanın sağlık sigortaları tehlikededir. Bunların emekli aylıkları 425.- avro’yu geçtiği için, eşlerinin üzerinden yürüyen sağlık sigortasından çıkarılıp ayda 190.-/200.- avro arasında ödeyerek, Almanya’da kendi adlarına bir sağlık sigortası yaptırmaları gerekmektedir. Bunun dışında Almanya’daki eşlerinin sağlık sigortaları kendilerinden geriye doğru toplam 3 senelik sigorta bedeli olarak 7/8 bin avro ödeme talep edeceklerdir.
Bu durumda Türkiye SGK her sene Almanya’ya 1-2 milyar avro sağlık gideri ödemek zorunda da kalabilir. Aylar önce konuyu Türkiye’deki yetkililere bütün açıklığıyla iletmemize ve de çözüm önerisi de getirmemize rağmen, ne ilgilenen var, ne de cevap veren.

Kısadan Hisse:
Göl kenarındaki bir kasabayı sel basar. Herkes sağa sola kaçmaya başlar. Kiliseyi de su basar. Bu sırada Papaz efendi dua etmektedir. Bir araba gelir ve sürücü: “Papaz efendi atla arabaya ! “ der. Papaz efendi : “ Siz gidin diğer insanlara yardım edin Allah beni kurtarır “diye cevap verir. Sular yavaş yavaş yükselmeye başlar . Papaz efendi çatıya çıkar. Bu esnada oradan bir kayık geçmektedir. Kayıkçı Papaz efendiyi görür ve “ Papaz efendi, hadi bin kayığa!“ diye bağırır ! “Siz gidin diğer insanlara yardım edin.Allah bana yardım eder“ Su giderek yükselir ve Papazın boynunu bulur. Çatının üstünde sağa sola hareket eden Papazı bir helikopter görür ve pilot bir merdiven sarkıtur. “ Papaz efendi. Gel sizi burdan alalım der“ “ Siz gidin diğer insanlara yardım edin, Allah bana yardım eder “ diyerek helikopteri de gönderir. Papaz artık boğulamak üzeredir. Melekler Allah‘ a yalvarırlar “Bu iyi niyetli papazı kurtarmak için bir şey yapamaz mıyız?“ diye sorarlar.

Allah, önce araba, sonra kayık, en son olarak helikopter gönderdim, daha ne yapayım? “ der.

Şimdi biz “Vermeyince Mabut, neylesin sultan Mahmut“ mu diyelim, yoksa “Allah’ın ülkemize bahşettiği nimetler den yararlanmak için aklımızı mı kullanalım?“

SON SÖZ

Konu hazırlanmakta olan www.bukafa.eu websayfasında devam edecektir.

Şimdi en başta sorduğum soruyu bir kere de daha soralım. Türkiye güçünü ve potansiyelini keşfetmiş midir?

Ülke yararına olan basit bir kaç konunun düzeltilmesi için bu kadar yazmaya ve uğraşmaya gerek var mıydı? İki seneden beri yabancı eşler yapılan söz konusu “mantıksız ve ayıp“ kısıtlamadan dolayı kendi makam ve bürokratlarımızla didişmeye zorlanacağıma, bu zaman ve güç Türkiye için daha faydalı çalışmalar da değerlendirilseydi daha doğru olmaz mıydı?

Sorunlar ve bürokratik engeller Akim, Bimer, Cimer gibi üç tane iletişim merkezi kurmakla çözülmez. Bunlarla sadece bir istihdam yaratılmak isteniyorsa o zaman iş başka...
Aklın yolu birdir. Vatandaşın eşi ve çocuğu istediği kadar yurdunda kalsın! Döviz bıraksın. Engelleri kaldırın!
Vatandaşın çalışsın Türkiye’yi dövize boğsun!

Kafası çağı yakalayamamış, ve idare-i maslahatçı bürokratlar bertaraf edilmediği sürece sayın Cumhurbaşkanımızın fikir,vizyon ve projelerinin 21. yüzyılın sınırlarını aşması veya yeni anayasayla Türkiye’nin vasatlıktan çıkarılabilmesi mümkün değilmiş gibi görünüyor.
Sayın Bürokratlar, bu ülkenin sizleri getirdiği makamlar elinizi taşın altına koymanızı ve sorumluluk almanızı gerektirir. Siz de çoluğunuzla çocuğunuzla aynı gemidesiniz. Bu gemi batarsa, hepimiz batarız. O yüzden herşeyi Reis‘ten beklemeyin, elinizi taşın altına koyun.

TÜRKİYE’NİN ESAS DERDİ BUKAFA III

CHP’ye politika dersleri... Hazırlanıyor.

Türk-Hak e.V. | Impressum | Hinweis